Çalışan Gitti Risk Kaldı!
05.06.2025Çalışan Gitti Risk Kaldı!
Birçok işveren, işten ayrılan çalışana “tüm haklarımı aldım, herhangi bir alacağım kalmadı” yazılı bir belge imzalattığında dosyasında sorun kalmadığını düşünür. Hatta bu belge, çoğu zaman bordronun arka yüzüne ya da bir formun alt satırına eklenen standart bir cümle olarak kalır. Günümüzde hâlâ çok sayıda şirkette aynı matbu formlar yıllarca tekrar tekrar kullanılıyor ve uygulamanın değişmediği sanılıyor. Oysa bu tür belgelerin bugünkü hukuk düzeninde ne kadar geçerli sayıldığı, ancak bir dava açıldığında test edilebiliyor.
İbra adı verilen bu belgeler, işçinin işverene karşı sonradan dava açmasının önünü kesmek amacıyla kullanılır. Bu belgelerde çalışan, artık herhangi bir hak ve alacağı kalmadığını yazılı olarak beyan eder. Ne var ki bu beyanın tek başına geçerli olması, sanıldığı kadar kolay değildir. Mahkemeler, ibra belgelerinde yalnızca imzayı değil, o belgenin kanuna uygun şekilde hazırlanıp hazırlanmadığını da dikkate alır. Sözleşme sona erdiği gün ya da hemen ertesi gün alınan bir imza, çoğu durumda yeterli görülmez. Çünkü yasal düzenlemeye göre işçinin gerçekten serbest iradesiyle beyan verdiğinin kabul edilebilmesi için, bu belgenin işten çıkıştan en az bir ay sonra düzenlenmiş olması gerekir.
İçerik de en az zamanlama kadar önemlidir. “Tüm haklarımı aldım, hiçbir alacağım kalmadı” gibi genel ifadeler, mahkemelerde belgeyi etkisiz hâle getirir. Hakların kalem kalem yazılması gerekir. Yani kıdem tazminatı, ihbar, fazla mesai, yıllık izin gibi hangi alacağın ne kadar ödendiği açıkça belirtilmeli ve mümkünse her biri için ayrı satır kullanılmalıdır. İşverenin bu bilgileri açıkça göstermemesi, belgenin geçerliliğini ortadan kaldırabilir.
Bir başka önemli unsur ise ödeme şeklidir. Hakların banka yoluyla yatırılması ve bunun belgelenmesi gerekir. Elden verilen ya da eksik yatırılan bir ödeme, imzalı ibra belgesini hükümsüz bırakabilir. Mahkemeler banka dekontlarını esas alır; ödeme yapıldığını yalnızca belge üzerinde yazmak yeterli sayılmaz. Hatta kimi zaman bordroda yer alan rakam ile banka dekontundaki tutar bile karşılaştırılır. Uyuşmazlık varsa, işverenin belgeye değil, ödeme şekline göre değerlendirilmesi yapılır.
Pek çok ibra belgesi, işçiyi değil, işvereni yanıltır. Hukuki güvence sağladığını düşünen işveren, aslında geçersiz bir evrakla kendini güvende sanır. Üstelik bu yanılgı çoğu zaman fark edilmez, çünkü hukuki hatalar hep sessiz ilerler. Belge dosyaya girer, üzerinde bir daha düşünülmez. Oysa bu tür belgeler, sessizce bekleyen bir risktir. Dava açıldığında, işvereni koruması beklenen imza, eksik hazırlanmış bir sorumluluk belgesi olarak karşısına çıkar.
Tüm bu nedenlerle, matbu formlar ya da “biz yıllardır böyle yapıyoruz” yaklaşımı çoğu zaman şirketleri savunmasız bırakır. Uygulamada hâlâ sık karşılaşılan bir örnek şudur: İşveren, çıkış işlemini yapar yapmaz işçiyi muhasebeye gönderir ve “şunu imzala” der. Çalışan belgeyi okur ya da okumaz, imzalar. İşveren de o evrağı klasöre kaldırır. Ancak yıllar sonra aynı çalışan, ihbar tazminatının eksik ödendiğini ileri sürerek dava açtığında, işveren elindeki belgeyle durumu açıklayamayabilir. Çünkü belge zamansız, eksik ve yetersizdir.
Gerçekte, üzerinde imza bulunan bir belgenin değeri yalnızca bir dava gündeme geldiğinde anlaşılır. O gün geldiğinde, pek çok işveren belgeye duyduğu güvenin yersiz olduğunu geç de olsa fark eder. En büyük sorun ise çoğunluğun hâlâ eski yöntemlere devam etmesi ve bunun ancak sorun yaşandığında anlaşılmasıdır.
Sonuç olarak işverenin gerçek güvencesi, yalnızca imzaya değil; her adımda usule tam uyuma bağlıdır. Süreç hatalıysa, imza yalnızca sorumluluğu büyütür. Eski alışkanlıklar dosyayı doldurur; fakat işvereni korumaz.
Çoğu zaman bir belgeyi eksik hazırlamak, hiç hazırlamamaktan daha büyük bir risk doğurur.
Avukat & Hukuk Müşaviri