Döviz Mevduatı ve Borç Sarmalı
19.08.2025Döviz Mevduatı ve Borç Sarmalı
Türkiye ekonomisinin kırılgan noktaları üzerine uzun zamandır tartışıyoruz. Bütçe açığı, enflasyon ve faiz oranları gündemin ilk sıralarında. Ancak geçtiğimiz hafta Merkez Bankası verilerinde dikkat çeken iki gelişme oldu. Döviz mevduatlarında artış ve özel sektörün yurt dışına olan kredi borcunda son yılların zirvesine çıkması. Bu iki gösterge, ekonominin yapısal sorunlarını anlamamız için önemli ipuçları veriyor.
Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre, pariteden arındırılmış toplam döviz mevduatları geçtiğimiz hafta 1,5 milyar dolar artış gösterdi. Döviz hesaplarında yeniden yukarı yönlü bir eğilim ortaya çıktı. Diğer taraftan özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcu 195,4 milyar dolara yükseldi. Bu rakam Kasım 2019’dan bu yana görülen en yüksek seviye. Yani hem hane halkı hem de şirketler, farklı nedenlerle dövize dönüyor ve borçluluk seviyesini artırıyor.
Peki, tüm ekonomik program TL’ye güveni artırmayı hedeflerken, neden döviz tercih ediliyor?
Döviz Mevduatındaki Artış: TL’ye Güven Sorunu
Türkiye’de uzun zamandır vatandaşın tasarruf tercihlerinde dövizin özel bir yeri var. Son dönemde yüksek faiz politikası ve kur korumalı mevduat uygulaması TL’yi cazip hale getirmeye çalışsa da sonuçlar sınırlı kaldı. Bunun birkaç temel nedeni var:
• Enflasyonist ortam: Yıllık enflasyon beklentilerinin hâlâ yüzde 40’ların üzerinde seyretmesi, vatandaşın TL’ye güvenini zedeliyor.
• Kur beklentisi: Geçmiş deneyimler, seçim dönemleri ve küresel piyasalardaki gelişmeler vatandaşta “nasıl olsa kur yine yükselecek” algısı yaratıyor.
• Vergi politikaları: TL mevduatları teşvik etmeye yönelik stopaj avantajları sağlanırken, döviz mevduatları üzerinde caydırıcı vergi yükü yeterince hissedilmiyor.
• Güven ve öngörülebilirlik eksikliği: Hukuki ve mali düzenlemelerde belirsizlik, tasarruf sahiplerinin dövize yönelmesine neden oluyor.
Buna ek olarak, döviz mevduatındaki artış toplumsal bir psikolojiye de işaret ediyor. İnsanlar ekonomik belirsizlik ve olası kriz senaryolarına karşı bir “koruma kalkanı” olarak döviz cinsinden tasarruf yapmayı tercih ediyor. Bu durum, TL’ye güveni artırmaya yönelik politika adımlarını tek başına etkisiz kılıyor ve para politikalarının etkinliğini sınırlıyor.
Özel Sektörün Borç Yükü: Riskler Artıyor
Şirketler açısından tablo daha da dikkat çekici. Özel sektörün dış borcu 195,4 milyar dolar seviyesinde. Küresel faizlerin yükseldiği ve doların güçlendiği bir dönemde bu durum ciddi risk anlamına geliyor.
Şirketler döviz borcuna yönelmek zorunda kalıyor çünkü:
• Yurt içi kredi faizleri çok yüksek,
• Yatırımlar için uzun vadeli finansman kaynağı Türkiye’de yeterli değil,
• İthal girdiye bağımlılık döviz borcunu kaçınılmaz kılıyor.
Ancak döviz geliri olmayan şirketler için bu borçlanma kur riski anlamına geliyor. Kurda yaşanabilecek ani bir yükseliş, bilançoları sarsabilir ve şirketlerin finansal istikrarını tehdit eder. Bu durum, ekonomik büyüme potansiyelini sınırlayan bir unsur olarak öne çıkıyor.
Kırılganlık Döngüsü
Döviz mevduatındaki artış ve özel sektör borçlanmasındaki yükseliş, birbirini besleyen bir kısır döngü oluşturuyor. Vatandaş dövize yöneldikçe kur beklentisi güçleniyor, şirketler de döviz borcunu artırarak bu beklentiyi pekiştiriyor. Böylece ekonominin döviz bağımlılığı derinleşiyor.
Vergi politikaları da bu döngüyü kırmakta yetersiz kalıyor. Kısa vadeli adımlar TL’ye cazibe kazandırsa da kalıcı bir güven yaratmıyor. Çünkü güven sadece faizle veya geçici teşviklerle sağlanmaz; hukuk güvenliği, öngörülebilir vergi politikaları ve üretim yapısında dönüşüm gerekir.
Ayrıca, finansal okuryazarlık ve risk yönetimi kültürünün güçlendirilmesi, hem hane halkı hem de şirketler için kritik önem taşıyor. Bilinçli yatırım kararları kur dalgalanmalarından kaynaklanan riskleri azaltabilir ve ekonomik kırılganlığı sınırlayabilir.
Çıkış Yolu: Geliri Tabana Yaymak ve Döviz Bağımlılığını Azaltmak
Ekonominin döviz sarmalından çıkabilmesi için öncelikle üretim yapısının ithal girdiye bağımlılığının azaltılması gerekiyor. Bu, yatırım teşviklerinin stratejik alanlara yönlendirilmesini, yerli üretimin desteklenmesini ve üretim zincirinin güçlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Ayrıca, tasarruf sahiplerinin TL’ye güven duyması sadece faiz veya kur garantisiyle mümkün değil. Enflasyonla mücadelede kararlılık, öngörülebilir maliye politikaları ve vergi adaleti, güvenin temel taşlarıdır. Gelir dağılımının düzeltilmesi ve toplumun geniş kesimlerinin refahtan pay alması TL’ye güveni artıracak en önemli unsurlardır.
Sonuç olarak; döviz mevduatlarındaki artış ve özel sektör borcundaki yükseliş, ekonominin sadece yüzeydeki belirtileridir. Asıl sorun, yapısal kırılganlık ve güven eksikliğidir. Vergiyi tabana yaymak değil, geliri tabana yaymak ve üretimi döviz bağımlılığından kurtarmak, uzun vadeli çözümün anahtarı olacaktır.
Yeminli Mali Müşavir